Kişisel internet sitesinde yayımladığı yazılarıyla dikkat çeken Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, yeni yazısında kurban ibadetini ve Kurban Bayramı’nı ele aldı.
Kurban Bayramı nedeniyle biz inananlar, Rabbimize kurban borcumuzu yerine getireceğiz. İbadetler, sadece Rabbin istediği, gönderdiği elçilerin uygulayıp gösterdikleri gibi yapılır. Nedeni ise Rabbimizi memnun etmektir.
Mesela kurban kesmek, herkesin tartıştığı, hayvanın paylaşılamadığı, bazılarımızın amatör kasaplığa soyunduğu, bazılarımızınsa sanki et yemezmiş gibi karşı çıktığı bir durum değildir.
Eid al-adha Arapça Kurban Bayramı demektir. Eid al-adha Arapça İyd-el Adha şeklinde okunuyor, tüm dünyada yaygın olan bir isim.
Müslümanlar tarafından Hicrî takvime göre Zilhicce ayının 10. gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan dini bir bayram. Kaynağı nereden geliyor birlikte tekrar hatırlayalım…
Latince kökenli Batı dillerinde kurban karşılığı kullanılan sacrifice kökünde “kutsamak, bir nesnenin tanrıya sunularak kutsal hale getirilmesi”, offering de “tanrıya hediye sunma, takdime” anlamını taşır. Eski Ahid’de kurban karşılığında “bağış ve vergi” manasındaki minha, “yaklaştıran şey” anlamında gorban ve “kutsal kan dökme”yi ifade eden zebah kelimeleri kullanılır.
Türkçe’de kurban kelimesi yalın olarak kullanıldığında Kurban Bayramı’nda ibadet amacıyla kesilen hayvanı ve bu kesim işlemini ifade ederken diğerleri türüne göre “adak kurbanı, kefaret kurbanı” gibi özel isimler almıştır.
Erken Paleolitik dönemden itibaren Antik Yunan, eski Mısır, Sümerler, Hititler, Eski İranlılar’da, Japon dini Şintoizm’de, Eski Çin’de, Hinduizm’de, Yahudilikte, Hristiyanlıkta farklı farklı olsa da bir kurban anlayışı varlığını sürdürmüş.
İslam Ansiklopedisi’nin Kurban maddesinde Prof. Dr. Ali Bardakoğlu hocamızın yazdıkları Kurban ibadetinin özünü çok iyi açıklıyor: Önceki din ve kültürlerde farklı şekil ve amaçlarla da olsa varlığını sürdüren ve Câhiliye toplumunun dinî hayatında önemli bir yeri olan kurban âdeti İslâm dininde cinayet, şirk, israf, hayvana eziyet ve çevre kirliliği gibi olumsuz unsurlardan temizlenerek Rabbimizin emrettiği şekliyle ve malî ve sosyal sebepleri bir arada bulunduran bir ibadet halini almıştır.
İslâm öncesi Arap toplumunda çocukların, köle ve esirlerin putlara kurban edilmesi âdetinin zayıf da olsa izlerine rastlanmakla birlikte yaygın olan, putlara hayvanların kurban edilmesi şeklindeydi. İslâm döneminde Câhiliye Arapları’nın kurban âdeti tevhid inancına aykırı öğelerden temizlenerek Hz. İbrâhim’in sünnetine uygun biçimde ihya edilmiş ve sosyal işlevler de yüklenerek zenginleştirilmiştir.
Resûl-i Ekrem’in hicretin 2. yılından (624) itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başlaması, hac ve umre esnasındaki uygulaması ve kurbanla ilgili birçok açıklamadan oluşan zengin hadis nakli bu alandaki dinî geleneğin, fıkhî yorum ve değerlendirmelerin ana zeminini teşkil etmiştir. Mali bir yönü de bulunan kurbanda fert ve toplum yararı da ön plandadır.
Kurbanı hayvanın eti veya derisi için kesiminden ayıran fark, onun Allah’ın rızasını kazanma ve isteğine boyun eğme gayesiyle kesilmiş olmasıdır. Bu ibadet ancak Allah’ın bildirdiği şekil şartlarına uyulduğunda gerçekleşmiş olur. Bu yönüyle kurban ibadetinin özü ve biçimselliği dini bildirime dayanır. Kesilen kurbanın etinin yenmesi, derisi ve diğer parçalarından azami ölçüde yararlanılması ibadetin özüyle alakalı değildir. Bu ibadetin dünyevi boyutu ve anlamı olarak görülebilir.
Kur’an’da kurbanın kan ve etinin değil kesenlerin dini duyarlılıklarının (takvâ) Allah’a ulaşacağının belirtilmesi (el-Hac 22/37) buna işaret eder. Kurban Allah’a verdiği nimetlere şükür anlamını da taşır. Müminler her kurban kesiminde, Hz. İbrâhim ile oğlu İsmâil’in Rabbimizin buyruğuna mutlak itaat konusunda verdikleri, Kur’an’da aktarılan (es-Sâffât 37/102-107) başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduklarını simgesel davranışla göstermiş olmaktadırlar. İbadette insanın kendisinin başrolde olduğunu söylerken kastım buydu.
Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar; sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma imkanı sınırlı olan veya bulunmayan yoksullara bir ikramdır.
Kurban sahibi kurbanın etinden yiyebilir, bakmakla yükümlü bulunduğu kimselere yedirebilir; ancak etinin bir kısmını da dağıtması gerekir. Yenecek ve dağıtılacak miktar konusunda kesin bir ölçü koymak zor olmakla birlikte dini gelenek, kurban etinin üç eşit parçaya bölünüp bir parçasının kurban sahibi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseler tarafından tüketilmesi, ikinci parçanın zengin bile olsalar eş, dost ve akrabaya hediye edilmesi, üçüncü parçanın ise kurban kesmeyen fakir kimselere dağıtılması şeklindedir. Kişinin bakmakla yükümlü bulunduğu kimselerin kalabalık olması veya ihtiyaçlarının bulunması halinde kurban etinin kimseye dağıtılmadan evde tüketilmesi de bir sakınca taşımaz. Kurban sahibinin kurban etinden hem yemesi hem ikram etmesi hem de fakirlere dağıtması genel bir kural olup bunun ölçü ve şeklini her mükellefin kendi durumunu, çevresinin ihtiyaç ve imkânını göz önüne alarak bizzat belirlemesi ve bu konuda ibadet anlayışıyla hareket etmesi doğru olur.
Bu anlatacaklarım bizzat yaşadıklarım, İslam’ın bizim Anadolu’muzda gelenekselleşmiş halidir. Her şey gibi zamanla yitip gitmektedir.
Aynı şekilde, mahallesinde, ülkesinde yoksul dururken başka yerlerde vekaletle kurban işi organize etmek yanlış değil midir? Diğer yandan bir hayır kurumu diyor ki: “Kurban paralarınızı bize bağışlayın muhtaçların tedavisinde kullanalım.”, diğeri diyor ki, “Kurban parasını bağışlayın eğitime harcayalım.”. Bunlar tabii ki anlamlı ve gerekli ama hiçbiri kurban ibadeti yerine geçmez.
Moğolistan’da, Hollanda’da, Yeni Zelanda gibi ülkelerde hayvan çok ve ucuz… Ama lobiler nedeniyle Türkiye’ye bu hayvanları getiremiyoruz. Aynı şekerde olduğu gibi … Dünyanın tonu 250 dolara yediği şekeri biz garip bir şekilde 1000 dolara yiyoruz. İnsanın gelişimi için en önemli protein kaynağı kırmızı eti evine sokamayan insan sayısının oldukça fazla olduğu konuşuluyor. Gümrük Birliği Anlaşması bu konularda engel midir? Bir mantık var mıdır?